Makaleler Makale ve Araştırmalar Denemeler Takipçilik Üzerine Deneme
Makale Başlığı: Takipçilik Üzerine Deneme

Takipçilik Üzerine Deneme

Yazar: Enis Batur • Eklenme Tarihi: 05.02.2014 • Görüntüleme: 3.037

Özet:
İşimiz yada kendimiz için hep bir şeylerin takipçiliğini yapıp duruyoruz. ‘Yapma’ ve bir gün gerçekten ‘durma’ arasında geçen takipçiliğin serüveni üzerine…

Kelimeler:
Takipçilik Üzerine Deneme, Metin And, Enis Batur, tiyatro, sinema, konser, bale,

Metin And ile konuşuyorduk, "Hiçbir şey okumuyorum son yıllarda," dedi: "Tiyatroya, sinemaya, konser salonuna, baleye hiç gitmiyorum". Düşündürücü bir gerekçesi var: "iyi yapıtlardan uzak duruyorum, çünkü beni durduğum yerden savuruyor, ilgimi dağıtıyorlar".
Kimilerini yadırgatabilir bu yaklaşım; 1927 doğumlu bir aydından gelince, kendi payıma kaygısını anlıyor, paylaşıyorum ben. Yarım yüzyıl öncesinin Metin And'ını, Forum Dergisi'nin ateşli yazarını düşünüyorum: Geniş uzmanlık alanının da dışına taşan, sözgelimi son derece sıkı edebiyat eleştirileri kaleme alan biri çıkıyor karşıma. Bugün bunu bekleyemeyiz, 80'ine dayanmış, pek çok temel yapıta imza atmış birinden.
Öte yandan, işin içinde bir bıkkınlık, bir yorgunluk işareti görmek, sözlerinin açıklamasını o gerekçelere bağlamak da tam doğru olmaz: Metin And'da, yaşıyla orantısız bir enerji, bir çalışma ve üretme isteği, bir işine bağlılık görülüyor.
Başka bir şey söylüyor bana kalırsa, ona dikkat kesilmeli. Zamanının azaldığının bilincinde, kalan vakti kendi tasarıları açısından olabildiğince verimli ve ekonomik bir biçimde değerlendirmek, o sonucu alma pahasına bencil değil de benmerkezci seçimler yapmak durumunda.
Iyi yapıtın sonu yok. Biz çekip gidince de sürecek iyi yapıtların varlığı, onlarla tanışamayacağız. Bir aşamada, daha fazla iyi yapıtla tanışacağıma, birkaç iyi yapıt daha üretmem asıl doğru karar olur, diye akıl yürütüyor Metin And; bence yanılmıyor.
Takipçilik sorunu üzerinde epeydir düşünüyorum. Belli bir çağa gelesiye, beslenme açısından önemi yadsınamaz iyi yapıtlarla ilişkinin. Bir noktadan sonra bu ilişkinin koşulları, yapısı, biçimi değişebilir. Bir nokta daha gelir, gelebilir sonrasında: Metin And ona işaret ediyor.
Üç aşamaya da ayrı ayrı bakmak istiyorum yeniden. Kabaca, 30 yaş eşiğine varana dek, açlık ya da susuzluk, öğrenme ve tanışma bağlamında, yüksek dozdadır. Seçimler belirginleşesiye, deyim yerindeyse, geniş bir ufka doğru saldırır insan, pek çok alanı izleme çabası içinde kalır üstelik, yalnızca şimdiki zamana ilişkin bir tasa sayılamaz kişiyi yönlendiren, her konunun geçmişine yolculuklar da düzenlenir.

Araya giren 'hayat'

20 yaşında sinemaya sevdalanan, hem gününün yapıtlarını yakın takibe alır, hem sinema tarihinin başyapıtlarını, sıkı ürünlerini kovalar. Benim sinema tutkum 1969'da başladı, 1976'ya dek bir 'film defteri' tuttuğum için söyleyebilirim: O süre içinde iki bini aşkın yapıtla tanışmışım.
Ilgi alanı sayısı çoksa, sorun çetrefilleşir. Takip enerjisinin ister istemez bir sınırı olur. Dahası, kişi üretime geçmişse, ikiye bölünür. Zamanla takip bağlarının gevşemesinden, ayrışarak seçimler yapmaya zorlamasından, ondan da önemlisi 'sakinleşilmesinden' doğal sonuç yoktur.
Ikinci dönemin açılmasının bir nedeni buysa, bir başka nedeni, her vakit söyledim: 'Hayat'ın araya girmesidir. Bağımlı yaşamdan bağımsız yaşama geçiş pek çok bağımlılık getirir aslında: Yeni yaşama düzeni, zorunluluklanyla kendini dayatır ve kişinin sınırlarını daraltacağını gösterir. Takip, hem zaman hem de olanak gerektiren bir olgu olduğu için, mengenelerin işlemeye koyulmasına koşut biçimde gevşeme sürecini başlatır, istemeye istemeye ricat programını devreye sokar.
Her durumda, en 'kritik' dönemeç buradadır; geçiş aşamasında bütün toplumlarda ciddi oranda fire verildiği gözlemlenir: Araya giren 'hayat', takipçiliğe vakit ve şans tanımamıştır. Birlikte yola koyulduğumuz yaşıtlarımızın çoğunun koptuğuna tanık oluruz: Öteki yöne sapmışlardır.
On yıl önce hiçbir konseri kaçırmayan, yutarcasına kitapları okuyan, felsefe sorunlarının girdabında sabaha dek söyleştiğiniz, bir sergiden ötekine koştuğunuz arkadaşınız şimdi müdür yardımcısı olmuş, evli iki çocuk babası  anası , ev bark sahibidir ya da bir işten ötekine, işten işsizliğe savrulmuş, evlenip boşahmış, bulamadıklarının arayışına kilitlenmiştir. Senaryo ne olursa olsun, konserlerden ve sergi salonlarından uzaklaşmış, felsefeden ve kitaplardan enikonu kopmuştur.

30 yaş kavşağındaki takipçi

 Kalanlarla yetineceksiniz çaresiz: Gidenler gitmiştir. Gelgelelim, kalmak birbaşına sigortası sayılamaz takipçiliğin. 30 yaşından sonra, kalanların da hareket alanlarını daraltan etmenler, sorunlar, 'gerçekler varolacaktır. Bir seçimdir gerçi kalmak, yaşama düzeninin çerçevesini oluşturan bir dizi kararın alınmasını ve uygulanmasını gerektirmiştir; ama, takibin ilelebet sağlıklı süreceğinin garanti belgesini vermez bireye: Takipçi kalmak, ilgi alanlarını korumak ve geliştirmek, komşularından farklı bir gezegende yaşayacağı anlamına gelmez: Iş güç, ev bark, sorun düğüm, çözüm emek bağlantıları herkes gibi takipçinin de yaşam çarkları içinde yerini bulacaktır.
Konu gelir 'denge' kavramına dayanır: Bir biçimde, bütün ağırlık noktalarını doğru yerlere yerleştirme çabanızı kesintisiz biçimde sürdürmezseniz iplerden biri, birkaçı, tümü an gelir kopabilir.
'An gelir' diyorum ya, gene de kopuş bir .süreç işidir ikinci aşamada, ilk aşamadaki kadar ani ve kesin bir üslüpla gerçekleşmez. 30 yaş kavşağını takipçi kalma kararıyla aşan, yaşamını bu kararın ışığında düzenleyen pek çok kişinin, on dört yıl, on dokuz yıl, yirmi üç yıl sonra başarısızlığın' gördüğü, kabullendiği gün anlamaya çalıştığının, bozgunun neden, nasıl ve tam ne zaman gerçekleştiği olması bundandır: Yaşam bozgunları sinsi, ağır ilerleyen hastalıklar gibidir, tanı koyulduğunda genellikle geç kalınnnıştır.
Burada, bir mola paragrafı kurmak istiyorum. Pek çok yazımda, yanlış anlaşılmaktan çekindiğimi, oysa bunun anlamsız bir tasa sayılması gerektiğini, yanlış anlaşılmanın çünkü kaçınılmaz olduğunu dile getirmiştim.
Kim inanır bilmem, takipçiliği bir erdem olarak görmüyorum ben, bu konuda oldukça yansız bir değer yargım var: Dileyen izler, dileyen izlemez, bu durumlardan birisinin öbürünün karşısında daha değerli bir konum yarattığını sanmıyorum.

İçgücü birimi.

Buna karşılık, takibi temel yaşam ölçüleri arasında gören kişinin, o ölçüye uygun bir düzen kuramamasında hazin bir sonuç okuduğumu saklayacak değilim. Ikinci aşama yaklaşık 30 yaş eşiğinde başlıyorsa, ki ben öyle görüyorum, ortalama insan ömrünün en uzun dönemlerinden birini kaplayacağı, bütün bir olgunluk çağını kapsayacağı bilinmeli. En sağlıklısı, belki de öznenin soluk ayarını bunu önceden kestirerek yapması. Yolda güzergah değişimlerinin sözkonusu olacağını, ilgi alanları yelpazesinin kum torbaları atarak gerçekçi bir çerçeveye kavuşturulmasının gerekeceği bilinmeli.
Bu maratonda merakın akılcı yaklaşımla doğru ekonomisine oturtulması can alıcı önem taşıyor örneğin. Her şeyi öğrenemeyeceğinizi, her şeyi hakkını vererek takip edemeyeceğinizi, tutkularınızın nüfusunu gözden geçireceğinizi çaresiz anlayacaksınız. İnsanın en zor ölçtüğü birimi içgücü. Gövdesini bakım altında tutmanın yolunu bulanların çoğunun zihin düzleminde başarısız kaldıkları gözlemleniyor. Algı yeteneği ufalanıyor, yoğunlaşma becerisi sıvışıp gidiyor elinden, bellek teklemeye koyuluyor, akü, batarya, pil değil ki, yeniden doldurulabilsin.

Olunca oluyor.

Çevrem takipçilikten pes etmiş insanlarla dolu. Artık kitap okuyamıyor, konsere ya da tiyatroya gitmiyor, felsefeyle ya da bilimle ilgilenemiyorlar eskisi gibi. Öyleyse öyle de, işin kötüsü, çoğu takip edemedikleri alanlarda çalışıyorlar! Biraraya geldiğimizde hem ürküyorum hem utanıyorum. Yavaş yavaş, bazılarının sizi sevmez olduğunu, bazılarının uzak durmayı yeğlediğini görüyorsunuz, yalnızlaşmaktan ödünüz kopuyor.
Çevrem, takipçilerle de dolu. Önemlice bir bölümü, ilk aşamada ya da ikinci aşamasının başlangıç evresinde olanlar. Kaç yıl daha aramızda kalacaklarını, kaçının burada kalacağını kestirmek elde değil, iyimser olmak için varlıklarına ne yazık ki bel bağlayamayız. Bereket, benden yaşça büyük, kimi zaman da hayli büyük takipçilerin varlığı ciddi bir dayanak noktası oluşturuyor. Onlar, pusulamızı tutacağımız kuzey yıldızları. 62, 68, 74, 79 yaşındaki o uslanmaz, eğilip bükülmez takipçiler, "Demek ki olunca oluyor" düşüncesini, duygusunu içimize mıhlıyor, üçüncü aşamaya doğru elimizden tutarak bize yol gösteriyorlar.

Bilgelik dönemi.

Olgunluk dönemini bilgelik dönemi izliyor, ikinci aşama başarıyla tamamlanırsa. Bilge takipçi, olgunluk çağını takipçiliğin hırslarını, şaşkınlıklarını, aşırılıklarını ayıklayarak, budayarak, usul usul arınarak bütünlemiş birey. Artık neye, nasıl, ne kadar bakacağını avucunun içi gibi tanıyan, bunu bir natura haline getirmeyi bilen kişi. Şimdi okumasa da, dinlemese de olur: Uzun bir takiple geçmiş ömründen birikmiş, içinde toplanmış, özümsenmiş her şeyi okuyor, dinliyor o, yapacağını yapıyor haznesindeki nektarla.
Takipse, takip edilesi yol bu bence.