Makale Başlığı: Sanat Nedir

Sanat Nedir

Yazar: Yrd.Doç.Dr.Özand Gönülal • Eklenme Tarihi: 08.06.2009 • Görüntüleme: 16.232

Özet:
Sanatın ne olduğunu ifade etmek, sanatla yakından ilgiliyseniz, ya da sanata ilişkin süreçler içerisindeyseniz oldukça zordur. Aslında bu soru insanlık tarihi kadar eski bir soru değildir. Sadece 2500 yıl öncesine dayanan bir geçmişi vardır. Mağara duvarına resim yapanın, toprak kapların üstüne şekiller çizenin, Mısır’daki piramitleri yapanın, Yunan vazolarını resimleyenlerin sorunu değildir.

Kelimeler:
sanat, sanat nedir, sanat kavramı, sanata ilişkin süreçler, mağara duvar resimleri, piramitler, yunan vazoları, sanat tarihi, sanatın başlangıcı

Sanatın ne olduğunu ifade etmek, sanatla yakından ilgiliyseniz, ya da sanata ilişkin süreçler içerisindeyseniz oldukça zordur. Bir dolap düşünün içi pinpon topları ile doldurulmuş olsun. Sanat nedir sorusu sorulduğunda, o dolabın kapakları açılır ve bütün toplar üzerinize gelir ve hangisini tutacağınızı şaşırırsınız. Aslında bu soru insanlık tarihi kadar eski bir soru değildir. Sadece 2500 yıl öncesine dayanan bir geçmişi vardır. Mağara duvarına resim yapanın, toprak kapların üstüne şekiller çizenin, Mısır’daki piramitleri yapanın, Yunan vazolarını resimleyenlerin, disk atan atlet heykelini yapanın sorunu değildir. Aslında ressam olarak Leonardo da Vinci’nin, Rembrandt’ın da sorunu değildir. Diğer yandan Duchamp’ın, post modern anlayışla yaratma sürecine girenin ya da atölyesinde resim ya da heykel yapanında sorunu değildir ve olmamalıdır.
Sanat nedir sorusu, önce filozofların temel sorunu olmuştur. Özellikle evrenin yaratılmasına ilişkin fikirleri sanat sorusunun cevabını bulmak adına temel oluşturmuştur. Platon sanatı tanımlarken evrendeki varlıkların yansıması olarak açıklamaya çalışmıştır. Aristo ise sanatı taklit olarak açıklamayı uygun bulmuştur. Daha sonraki dönemlerde ise diğer filozoflar, sosyologlar, psikologlar ve sanat tarihçileri sanatı tanımlamaya çalışmışlardır. Ancak asıl temel soru; yani sanat nedir sorusu göz ardı edilmiştir. Aslında olması gereken tanımdan önce neyin sanat olarak ifade edilmesinin gerekliliğidir. Yani şu soru sorulmalıdır. Resim sanat mıdır? heykel sanat mıdır? seramik sanat mıdır? Tabii ki hayır. Resim sanat değildir. Çünkü resim bir nesnedir. Heykel sanat değildir. Çünkü heykel bir nesnedir. Seramik kelimesi ise bir nesneyi dahi tanımlamaz. Seramik diye işaret ettiğimiz nesneler ya bir kaptır, ya bir vazodur ya da bir kupadır. Dolayısıyla o nesnelerin adı seramik değildir. Peki seramik nedir? İşte yukarıda saydığımız nesneleri yapmak üzere kullandığımız tekniklerin tümüne verilen isimdir. O nesneyi yapmak üzere gerekli çamuru hazırlamakla başlayan, biçimlendirdikten sonra pişirmeye oradan boyamaya ve sırlamaya kadar uygulanan tekniklerin tümüne seramik adı verilmektedir.

Dolayısıyla sanat ne bir nesne adıdır ne de bir tekniğin adıdır. Sanat bir olgudur. Böyle olunca nesneden hareketle yaptığımız adlandırmalar, yani resim sanatı, heykel sanatı, seramik sanatı, fotoğraf sanatı v.b ifadeler yanlış ifadelerdir. Bunlar olgu olan sanatı, nesnelleştirme tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu konuda birçok filozof ve sanat tarihçisinin farklı ifadeleri bulunmaktadır. Bazıları görselden, bazıları duyusaldan hareket ederek sanat sınıflamasına girişmişlerdir. Bunlarda kısıtlı yaklaşımlardır. Birde (finearts) Güzel Sanatlar ifadesi vardır ki, beraberinde “çirkin sanatlar” düşüncesinin de var olabileceğini barındırmaktadır. Yurtdışında ve yurtiçinde “Güzel Sanatlar” olarak yanlış bir biçimde adlandırılmış okullar bulunmaktadır.

Sanatı tanımlamak önemli midir? hem evet hem de hayır. Sanatı tanımlamak toplum için önemlidir ancak, sanata ilişkin yaratma sürecine giren kişi için bir önemi yoktur. Toplumun sanat olgusu ile ifade edileni tanıma gereksinimi vardır. Çünkü toplum belli temel değerlerini oluştururken sanat olgusundan faydalanma zorunluluğu hissetmektedir. Bu sayede estetik değerlerini belirleyerek değer olanı yaşamına dahil edecektir. Böylece yaşamsal kaliteyi yakalayabilecektir.

Sanat, insanın yüksek benliğini devingen bir süreç sonrasında bir başka boyutta var etmektir. İnsanın yüksek benliği Nietzsche ve Freud’un belirttiği benlik kavramlarından farklı olarak fark ediş boyutudur. Bu fark ediş var edildiğinde gerçekleşmektedir. Her insanın bu fark edişi yaşayabilmesi şüphelidir. Yaşanan devingen süreç, devinim dışında bir özelliğe sahiptir. Devingen süreci anlayabilmek için içinde onlarca bilye bulunan bir tepsi düşünün. Bu tepsiyi hareket ettirerek bilyelerin hareketlenmesini sağlayın. O andan itibaren bilyelerin birbirlerine vurmalarını ve hangi noktaları ile birbirlerine temas edeceklerini kontrol edemezsiniz. Hatta birbirlerine temas eden bilyelerin bu temastan sonra temas edecekleri diğer bilyeleri kestirebilmek çok zordur. İşte devingen süreç böyle bir yaşamsal özellik barındırmaktadır.

Sanata ilişkin yaratma sürecine giren kişi, bu yaşantısı içinde bazen tasarladığının dışında kontrol edemediği birçok faaliyeti gerçekleştirmektedir. İşte bu tür faaliyetler sonrasında yüksek benlik başka bir boyutta var olmaktadır. Bu başka boyutlar ise, yüzeydir, hacimdir, sestir, sözdür ve mim’dir. Yani sanata ilişkin yaratma sürecine giren kişi kendi tercihleri doğrultusunda, yüksek benliğini yüzeyde var edebilir, hacimle var edebilir, sesle var edebilir, sözle var edebilir ya da mimle var edebilir. Eğer yüzeyde var etmeyi tercih etmişse bu sürecin sonunda bir resim ya da fotoğraf ortaya çıkar. Hacimle var etmişse ya bir heykel ortaya çıkar ya da mimari bir yapı ortaya çıkar. Sesle var ederse bir müzik eseri, sözle var ederse bir edebi eser, mimle var etmişse de oyunculuğa ilişkin bir karakter tanımlaması ortaya çıkmaktadır.

Sonuçta bir yaşantı sürecidir sanat dediğimiz olgu. Bu yaşanmışlığın delili sanat eserinde ortaya çıkar. Ortaya çıkan eseri oluşturan unsurların özellikleri ve unsurların birbirleriyle ilişkileri o yaşanmışlığı ifade eder.

Yüksek benliği yüzeyde var etmek için yaşanan sürece ait yaşanmışlığın ifadesini resim ya da fotoğrafı oluşturan unsurlar ki, bunlar temel olarak lekeler ve biçimlerdir, bunların bir araya geliş dinamiğini oluşturan kompozisyon tüm bu yaşanmışlığın ifadesini ortaya koymaktadır. Bu durum heykelde doku ve biçimler olarak, müzik eserinde sesle (nota) ilişkisiyle, edebi eserde sözcüklerin ifadesiyle, mim de ise karakter ifadeleriyle ortaya konmaktadır.
Böylece sanat; yüzeyde sanat, hacimle sanat, sesle sanat, sözle sanat ve mimle sanat olmak üzere beş temel ayrımla anlaşılır hale gelmektedir.
Ancak sanat olgusu sadece sanata ilişkin yaratma sürecine giren kişinin yaşanmışlığına dayanarak ifade edilmesi büyük bir eksikliği de beraberinde getirmektedir. Çünkü yaratma süreci sonunda ortaya çıkan eser, izleyen tarafından da onun yaşamına dahil olmaktadır.

Sanat eserinin sahip olduğu unsurların özellikleri onu izleyenin yaşamsal boyutunda da tetikleyici görevler üstlenmektedir. Örneğin bir resimde kullanılan mor renk yaratma sürecine giren insanın yaşadığı bir travmanın ifadesi olarak karşımıza çıkarken, onu izleyen için farklı bir yaşamsal boyutu tetikleyici bir özelliğe sahip olabilir.
Sonuç olarak sanat, salt insan varlığı için geçerli olan herhangi bir yaşamın ifadesidir. Ancak yaşamsal ifade açısından basit bir boyutu ortaya koymasına karşın algılama açısından üst dilin ifadesinde yerini almaktadır. Ancak bir tabu değildir.