Makaleler Biyografiler Şairler Yunus Emre (1238-1320)
Makale Başlığı: Yunus Emre (1238-1320)

Yunus Emre (1238-1320)

Yazar: Unknown • Eklenme Tarihi: 09.03.2005 • Görüntüleme: 7.365

Özet:
Türk, şair. Anadolu`da tasavvuf akımının ve Türkçe şiirin öncüsüdür. İnsan sevgisine dayanan bir görüşü geliştirmiştir.

Kelimeler:
Yunus Emre, edebiyat, şiir

Yunus Emre Türk, şair. Anadolu''da tasavvuf akımının ve Türkçe şiirin öncüsüdür. İnsan sevgisine dayanan bir görüşü geliştirmiştir. Yunus Emre (1238-1320)
 
 
Türk, şair. Anadolu''da tasavvuf akımının ve Türkçe şiirin öncüsüdür. İnsan sevgisine dayanan bir görüşü geliştirmiştir. Yaşamı konusunda yeterli bilgi olmadığı gibi onunla ilgili kaynaklarda anlatılanlar da çoğu zaman çelişkili bilgiler içerir. Nerede, hangi yılda doğduğu kesinlikle bilinmiyor. Kimi kaynaklarda Anadolu''ya Doğu''dan gelen Türk oymaklarından birine baglı olup, 1238 dolaylarında doğduğu söylenirse de kesin değildir. 1320 dolaylarında Eskişehir''de öldüğü söylenir. Batı Anadolu''nun birkaç yöresinde "Yunus Emre" adını taşıyan ve onunla ilgili görüldüğünden "makam" adı verilen yer vardir. 

Yapılan arastırmalara göre şiirlerinin toplandığı Divan, ölümünden yetmiş yıl sonra düzenlenmiştir. Anadolu''da "Yunus Emre" adını taşıyan ve Yunus Emre''den çok sonraları yaşamış başka şairlerin yapıtlarıyla karışan şiirlerinin bir bölümü dil incelemeleri sonunda ayıklanmış, böylece 357 şiirin onun olduğu konusunda görüş birliğine varılmıştır. Gene Yunus Emre adını taşıyan ve başka şairlerin elinden çıktıği ileri sürülen 310 şiir daha derlenmiştir. Onun dil, şiir ve düşünce bakımından özgünlüğü ve etkisi, ilk düzenlenen Divan''daki şiirleri nedeniyledir. Yunus Emre''nin siirinde, edebiyat tarihi bakimindan, dil, düsünce, duygu ve yaraticilik gibi dört önemli sorun sergilenir. Bu sorunlar bir görüs ve inanis bütünlügü içinde ele alinir, insan konusunda odaklastirilir. Siirde islenen konular ise insan, Tanri, Varlik Birligi, sevgi, yasama sevinci, baris, evren, ölüm, yetkinlik, olgunluk, alçakgönüllülük, erdem, eliaçiklik gibi genellikle gerçek yasami ilgilendiren kavramlardir. O, bu kavramlari, siirinin bütünlügü içinde temel öge olarak sergilemistir. Insan bir "sevgi varligi"dir, tin ile gövde gibi iki ayri tözden kurulmustur. 
Tin tanrisaldir, ölümsüzdür, gövdede kaldigi sürece geldigi özün ve yüce kaynaga, tanrisal evrene dönme özlemi içindedir. Gövde dagilir, kendini kuran ögelere ayrilir. Içinde insanin da bulundugu tüm varlik evreni toprak, su, ates ve yel gibi dört ilkeden kurulmustur. Bu dört ilke yaratilmistir, yaratici da Tanri''dir. Tanri, bu dört ilkeyi yarattiktan sonra, ayri ayri oranlarda birlestirerek varlik türlerinin olusmasini saglamistir. Insan sevgi yoluyla Tanri''ya ulasir, çünkü insanla Tanri arasinda özdeslik vardir. Ancak, insanin bu madde evreninde bulunmasi, tinin tanrisal kaynaktan uzak kalmasi bir ayriliktir. Bu ayrilik insani, yasami boyunca Tanri''yi düsünme, ona özlem duyma olaylariyla karsi karsiya getirmistir. Gerçekte insan-Tanri-evren üçlüsü birlik içindedir, var olan yalniz Tanri''dir, türlülük bir "görünüs"tür. Çünkü Tanri, kendi özü geregi, bütün varlik türlerini kapsar, her varlikta yansir. Evreni kuran ögelerle insanin gövdesini olusturan ilkeler özdestir. Bu özdeslik tanrisal tözün bütün varlik türlerinde, biçimlendirici bir öge olarak bulunmasindan dolayidir. 
Tanrisal tözün nesnel varliklarda bulunmasi bir "yansima" niteligindedir, çünkü Tanri yarattigi nesnede yansiyinca "olus" gerçeklesir. Sevgi insanda birlestirici, bütünlestirici bir egilim niteligindedir. Yunus Emre, sevgiyi Tanri ve onun yarattigi tüm varliklara karsi duyulan bir yakinlik, bir egilim diye anlar. Sevginin eregi yüce Tanri''ya ölümsüz olana kavusmak, onun varliginda bütünlüge ulasmaktir. Tanri insanla özdes oldugundan kendini seven Tanri''yi, Tanri''yi seven kendini sever. Çünkü sevgi kendini baskasinda, baskasini kendinde bulmaktir. Sevginin olmadigi yerde, öfke, kirginlik, çözülme ve birbirinden kopukluk gibi olumsuz durumlar ortaya çikar. Sevginin degerini yalniz seven bilir, sevmek de bir bilgelik, bir olgunluk isidir. Yeterince aydinlanmamis, Tanri isigindan yoksun kalmis bir gönülde sevginin yeri yoktur. Bütün varlik türlerini birbirine baglayan, onlari tanrisal evrene yönelten sevgidir. Sevgi bir çikar araci olmadigindan seven karsilik beklemez. Dost kisi gerçek seven kimsedir (âsik). Dost baska bir anlamda da Tanri''dir, kisinin gönlünde isiyan tözdür. 
Yunus Emre''de yasamak tanrisal tözün bir yansimasi olan evrende sevinç duymaktir. Çünkü, bütün varlik türlerinde Tanri görünmektedir, bu nedenle severek, düsünerek yasamayi bilen kimse her yerde Tanri ile karsi karsiyadir. Yasamak belli nesnelere baglanmak, yalniz gelip geçici varliklari edinmek için çirpinmak degildir. Böyle bir yasama biçimi kisiyi tanrisal tözden uzaklastirdigi gibi yetkinlikten, bilgelikten de yoksun kilar. Yunus Emre''nin dilinde bilge kisinin adi "eren"dir. Eren baris içinde yasamayi, bütün insanlari kardes görmeyi, kendini sevmeyeni bile sevmeyi bilen kisidir. Onun gönlü yalniz sevgiyle, dostluk duygulariyla doludur. Evreni bir tanrisal görünüs alani olarak bildiginden, erenin evrene karsi da sevgisi, saygisi vardir. Erenin gözünde insan bir küçük evrendir, büyük evren ise tanrisal tözün kusattigi sonsuz varlik alanidir. Eren olma asamasina ulasmis kiside erdem, alçakgönüllülük, eli açiklik, yetkinlik, olgunluk bir bütünlük içinde bulunur. Ölüm tinin gövdeden ayrilip tanrisal kaynaga dönmesiyle gerçeklesir. Bu nedenle ölüm tinle gövde arasinda bir ayriliktir. Gerçekte ölüm yoktur, tinin ölümsüzlüge ulasmasi, yüce kaynaga dönüsü vardir. Çünkü, bütün varlik türleri tanrisal tözün yansimasi oldugundan, salt ölüm de söz konusu degildir. Ölümün bir baska anlami da bilgiden, erdemden, yetkinlikten, sevgiden yoksun kalmaktir. Yunus Emre''nin siirinde Yeni-Platonculuk''tan kaynaklanan Tasavvuf ögretisinin bütün sorunlari bulunur. Bunlara yeni bir çözüm getirmez, Yeni-Platonculuk''un yöntemine dayanarak yorumlar ileri sürer. Bu nedenle onun siiri Yeni-Platonculuk''un Türkçe açiklanisidir. Yunus Emre''nin edebiyat tarihi bakimindan, önemli bir yani da Anadolu''da, Türkçe siir dilinin öncüsü olmasi ve tasavvuf sorunlarini yalin, kolay anlasilir bir dille söyleyisi nedeniyledir.

 Siirlerinin ölçüsü, Türkçe''nin ses yapisina uymayan "aruz" olmakla birlikte söyleyisi akici, sürükleyici bir nitelik tasir. Tasavvufun en güç anlasilir kavramlarini, Türkçe''nin ses yapisina uygun biçimde dile getirir, siirinde duygu ve düsünce birliginden olusan bir derinlik görülür. Yer yer yalin halk söyleyisine yaklasan dilinde anlam-uyum baglantisi bütüncül bir içerik tasir. Ona göre önemli olan bir sözü etkili biçimde söylemektir. Bu nedenle sözün bos bir kavram olmamasi, bir varlik sorununu, bir düsünceyi dile getirmesi gerekir. Insan ancak söz söyleme yetisiyle insandir, konusan Tanri durumundadir. Yunus Emre''de Türkçe, siir dili olma yaninda, düsünceyi içeren, açiklayan bir odak özelligi kazanmistir. Yunus Emre''nin biri siiri, öteki düsünceleriyle olmak üzere, iki yönlü bir etkisi vardir. Gerek dili, gerek görüsleri bakimindan halk siirinin de öncüsü sayilmaktadir. Özellikle tasavvuf inançlarini benimseyen Alevi-Bektasi gelenegini sürdüren halk ozanlari üzerindeki etkisi büyük olmustur. 
YAPITLAR (baslica): Divan, (ö.s), 1943; Risaletü''n-Nushiye, (ö.s), 1965, ("Ögüt Kitapçigi").